18.8.08

su altında soğuk terler

Yıl 1972. Yugoslavya'nın (artık kalmadı ya!) Adriyatik denizi kıyılarındaki Portoroz kasabasında uluslararası deniz biyolojisi kurslarındayım. Avrupa ve afrikadan birçok arkadaş var. Türkiye'den yalnız ben varım. Almanya, Avusturya,İtalya, Bulgaristan,Romanya, Macaristan, Yunanistan, Mısır, Cezayir ve daha birkaç ülke birer ikişer kişi ile, Yugoslavya da on kişiyle katılmış. Elit bir profesor kadrosu tarafından verilen teorik bilgiler, bol deniz ve laboratuvar çalışmalarıyla pekiştiriliyor. Günlerimiz neşe içinde gayet güzel geçiyor.

O gün hastayım. Nezle, öksürük falan gibi... " Yarından sonra dalış var. Balıkadamlar hazırlansın. 40 m. ye kadar dalınacak" Dediler. Balıkadamlık, dalış, sualtı sohbetlerinden benim de balıkadam olduğumu herkes biliyor... Ama hastayım.Dalmamam lazım. Aramızdaki iki yunanlı da vaziyetin farkında. Boyuna fiştekliyor. Kafa bulmaya çalışıyorlar!

Tam adını hatırlayamıyorum. Avçin dediğimiz sloven bir arkadaş var. Durumu görüyor."Sumru dalmayacaksın değil mi?" dedi. "Mutlaka dalmalıyım. Yoksa bu yunanlılar hayat boyu beni alay ederek anacaklar. Lütfen bana antibiyotik ve burun damlası bul. İki günde düzelirim" dedim. Sağsa kulakları çınlasın, öldüyse rahmet ola... Hemen buldu. iki gün boyunca 4 saatte bir antibiyotik aldım.

Tekneye bindik. Hazırlıklar başladığında tıkalı burnumu damlayla açtım. Denize dik inen kayaların koltuğunda dalışa geçtik. 40 m. falan demişlerdi ama 25-30 m. civarında kayaların altında bir kovuğa girdik. Önde 3 yugoslav arkadaş (Avçin de var), arkada bir yunanlı ben ve daha 4 arkadaş takip ediyoruz. Önceden anlatıldığı gibi kovuğun içinde yavaş yavaş yükseliyoruz. Bir geniş yerde tüpleri çıkardık. Nefesle dar bir koridordan yükselerek geniş bir mağaraya girdik. Yüzeyledik ve nefeslendik. Muhteşem, geniş bir sualtı mağarasındaydık. Fauna ve florayla ilgili gözlem yaptık. Bazısı erkenden döndü. Ben mağara duvarlarındaki süngerlerle uzun uzun ilgilendim. Kadife siyahı, kanarya sarısı, kırmızı ve daha birçok renk ve tondaki süngerler. O sıralar bir arkadaşım süngerlerle ilgili doktora yapıyordu. O'na ufak tefek yardım ediyordum. Bu yüzden süngere ilgim üst düzeydeydi.

Bir baktım ki kimse kalmamış. İstemeyerek ayrıldım. Tüpleri bıraktığımız kovuğa snorkel yaptım. Tüpü taktım geldiğimiz yoldan geri döndüm. Yüzeye çıktım. Herkes 60-70 m. ilerdeki tekneye binmişti. Beni çağırıyorlardı.Daldım. 5 m. kadar derinlikte tekneye gidiyorum. Bir anda beni iliklerime kadar titreten görüntü sol çaprazdan sekiz on metre ilerideydi. Kocaman bir camgöz. Hemen durdum. Panik yapmadan hafif palet vuruşlarıyla geri geri gittim. 4-5 m. önümden geçiyordu. Tren katarı gibi. bitmek bilmiyordu mubarek! Hemen kayalara döndüm. Allah! Dönmüş geliyor... Yengeç gibi kayalara yapıştım. Tüpü ağzına verecek gibi pozisyon aldım (köpek balıkları tanımadığı nesneye kafa atar, yemeğe değerse saldırıya geçerler). Suyun içindeyim. SIRTIMDAN SOĞUK TERLER BOŞANIYOR. Öleceğim korkudan. Yine daha yakınımdan kabadayı kabadayı geçti. Bir daha gelirse kesin saldıracak... Bigayret yüzeye çıktım. Bir kaya çatlağından faydalanıp ayağımı sudan kestim. OHHH!

Arkadaşlara bağırıyorum. Duyan yok. Sonunda gördüler. "Gelsene ne işin var orda" diyorlar. "Köpek balığı" dedim. Geldiler. Tekneye atladım.

Büyük beyaz veya camgözle ilk karşılaşmamdı bu olay. Büyük ihtimalle de son karşılaşmam olacaktı...

0 Yorum:

Yorum Gönder

Kaydol: Kayıt Yorumları [Atom]

<< Ana Sayfa